Hikâyesi ile okuyucuya yaşam sevinci veren bu kitap sıradanlık ve olağanlıkta saklı fantastik bir gücü anlatır: Beklemek
Ödüllü yazar ve usta çizer Kevin Henkes’in Caldecott ve Theodor Seuss Geisel ödüllü Beklemek adlı kitabı 2020 sonbaharında Martı yayınlarından basılmıştır. Okur önceliğini 2-5 yaş aralığına vermek mümkün olsa da kitabın ritmi ve tınısı ile daha yetişkin okuru bile kendisine çekebilecek nitelikte bir hikâyesi olduğunu söyleyebiliriz. Beklemek, ilk bakışta oyuncakların gizli yaşamlarının kapılarını okuyucusu için aralarken arkadaşlık, dostluk, doğa ve bilinmezlik gibi kavramlara ilişkin de bir çok detayı okuyucusuna düşündürtür.
NEDİR?
Hikâye, oldukça naif: Bir camın önünde beklemekte olan beş oyuncağı hikâyenin başından sonuna kadar izlerken onların bekleyişine ve türlü bekleme hallerine tanıklık ediyoruz.
Beş kişiydiler, Ve bekliyorlardı…
Hikâye, merak uyandırıyor: Beş kişinin neyi beklediği gerçeği hikâyenin başından itibaren bir gizem içerir. Okuyucu kısa sürede olması muhtemel olan için meraklanmaya ve neyin beklendiğini anlamaya gayret eder ancak beş kahramanımız gibi onun da benzer bir sabırla beklemesi ve izlemesi gerekir.
Hikâye, oldukça sıradan ve olağan öğeler içeriyor: Kısa sürede anlaşılır ki kahramanlarımızın camın dışında bekledikleri şey ne sıra dışıdır ne de büyük bir bilinmezlik içeriyordur. Bekledikleri, mevsimler kadar sıradan, olağan ve döngüseldir.
Benekli Baykuş, Ay’ı bekliyordu.
Şemsiyeli Domuzcuk, yağmurun yağmasını bekliyordu.
Uçurtmalı Ayıcık, rüzgarı bekliyordu.
Kızaktaki Yavru Köpek, karın yağmasını bekliyordu.
Yıldızlı Tavşan, özellikle birini beklemiyordu. O sadece pencereden dışarı bakıp bekliyordu.
Yorumlama gücümüzü biraz daha zorladığımızda sanki her kahramanın bir elementin temsilcisi olduğunu bile söyleyebiliriz. Örneğin, Benekli Baykuş’ın beklediği Ay’ın havayı; Şemsiyeli Domuzcuk’un beklediği yağmurun su elementini; Kızaktaki Yavru Köpek’in beklediği karın toprağı ve son olarak da Uçurtmalı Ayıcık’ın beklediği rüzgarın – kitabın sonraki sayfalarında görülen yıldırım çakmaları ile birlikte okunduğunda – ateş elementini simgeleyebileceğini söylemek mümkün olabilir.
Hikâye, okuyucusuna dinginlik, huzur ve bütünlük veriyor: Tüm bu duygular rutinleşen bekleme eyleminin/halinin yarattığı güven, tanıdıklık ve bilinirlik sayesinde gerçekleşiyor. Sürekli yeni şeylere maruz kalma hissinin yaratabileceği tetikte ve uyanık olma halinin aksine okuyucu, tıpkı bir çocuk gibi, onu güvende hissettirecek bir rutine kendini bırakarak hikâyeye en baştan teslim olabiliyor. Ayrıca beklerken dizildikleri pencere camının önü ve arkası arasındaki bağlamsal bütünlük ya da başka bir deyişle camın ayırdığı iç (ev) ve dış (evin dışı/doğa) arasında yaşanan karşılaşmalar yine kitabın ilk sayfalarından okuyucuyu bir bütünlük ve sakinlik içinde kavrar. Bu karşılaşmalarda olay ile durumların ya da neden ile sonucun birbirinden net çizgilerle ayrılmak yerine bir bütün içinde – karşılıklılık ilkesiyle – var olmaya devam ettiğini gözlemleyebiliriz. Bu bütünselliği, birinin (iç/dış) öteki için var olması, içerideki beklentinin dışarıda karşılık bulması ve hatta içerisi ile dışarısının birlikte anlam yaratıyor ve birbirlerinin var olma hallerini karşılıklı anlamlandırıyor olmaları şeklinde yorumlamak mümkün gözükürken bu sayfaların başlı başına okuyucusuna büyük huzur verebileceği de vurgulanabilir.
Şemsiyeli Domuzcuk elinde şemsiyesi ile beklediği için mi camın öteki tarafında yağmur yağar yoksa yağmur yağacağı için mi elinde şemsiyesini tutar muğlaktır.
Her an rüzgarın çıkmasını beklediği için mi Uçurtmalı Ayıcık elinde uçurtmasını tutar yoksa hali hazırda uçurtmasını hazır etmiş olması mı rüzgarı estirir, belirsizdir.
Camın öteki tarafında karın yağması Kızaktaki Yavru Köpek’in kızakta olma halini anlamlı kılar.
Okumayı metinlerarası etkileşime açıyor: Hikâye, kendinden eski edebiyat metinlerine ve çocuk kitaplarına da yer yer gönderme yapıyor demek sanıyorum yanlış olmaz. Örneğin, sadece pencereden dışarı bakan ve bekleyen Yıldızlı Tavşan ne beklediğini bilmez haliyle Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken (1948) eserindeki baş kahramanları kuvvetli bir şekilde anımsatıyor. Bir başka açıdansa Yıldızlı Tavşan bekleyişini sükûnetle telaşsız bir şekilde sergilerken Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında elindeki saatin esiri olmuş, geciktiği kaygısıyla sürekli oradan oraya koşturan ve bir yerlere yetişmeye çalışan tavşanın adeta antitezi gibidir.
Hikâye, bir miktar belirsizlik ve gerilim de içeriyor: Camın önünde oldukları süre zarfında birilerinin gruptan bir süreliğine ayrıldığına ve hiç dönmeyecek gibi hissedilen bir anda ansızın geri döndüğüne; hatta başka oyuncakların trajik sonlarına da tanıklık ediyoruz. Ayrıca, camın pervazında uyudukları, yanlarına çeşitli hediyeler bırakıldığı ya da başka misafir oyuncakların onlara katıldıklarını da görürüz. Arkadaşlık ve ayrılığa dair türlü tedirginlikler ve gerginlikler yaşanırken kahramanlarımızın hikâyenin sonuna kadar birlikte kalabilmeyi başardıklarını söylemek mümkün. Her türlü olaya ve duyguya rağmen her biri kendi içinde arzularını takip edebilmekte ve bunu yaparken camın önünde birlikte de kalabilmektedirler. Bu, bence hikayenin oldukça önemli vurgularından biri.
Hikâye, beklemenin farklı özelliklerinden bahsediyor:
· Beklemek, kendi içinde çok aktif bir merakı barındırabilir.
· Beklemek, eğlencelidir.
· Beklemek, tek başına ya da birlikte gerçekleştirilebilecek bir eylemdir.
· Beklemek, aynı zamanda bir seyir halidir.
· Beklerken, şaşırtıcı şeyler olabilir.
Çizimler oldukça yalın ve kamera niteliğinde: Kitaptaki çizimler oldukça sakin ve yalındır. Renklerin tonları da bu yalınlığı çok açık bir şekilde yansıtır. Hikâye, sanki yakın çekim yapılmış anlık sahnelerden oluşurken daha çok duruma ve duyguya odaklanıyor. Okuyucu, beş ana kahramanın gözünden olaylara ve durumlara bakmaya, onlarla birlikte beklemeye, beklemenin heyecanını ve gerilimini hissetmeye davet edilir. Bazı sayfalardaki çizimlerin sunduğu uzaktan perspektif ve bakış hikayeye mesafe almayı sağlarken bekleyişi ve boşlukları farklı açılardan da yorumlamamızı sağlayabiliyor. Örneğin, bir noktada beş ana oyuncak karakteri camın önüne yerleştirmiş ve aralarından bir tanesini oynamak için almış ve sonra yerine geri koyan bir çocuğun varlığının olasılığı akla gelebilmekte. O zaman ise hikayeyi doğduğu andan itibaren bekleyen (hatta doğmayı bekleyen) bir bebeğin ve büyüdükçe bekleme süresi uzayan bir çocuğun gözünden görme fırsatı da doğar.
Ancak unutmamalıyız ki hikaye boyunca asla bir çocuk belirmez ya da tasvir edilmez ve aslında oyuncakların kendi kendine mi hareket ettiği yoksa dışardan bir çocuk elinin kahramanların ve oyuncakların yerlerini mi değiştirdiği sorusu hikâye boyunca cevapsız bırakılıyor. Hikaye zaten sayısız boşlukla doludur ve sanıyorum tüm bu boşluklarda anlamlandırılmayı bekleyen olası gizemler saklı.
Hikâyenin sonu, oldukça sürprizli: Bir ilkbahar günü bir başka kişi/oyuncak aralarına katılır. Hem de tüm yaşamın, doğanın yeniden yeşerdiği bir mevsimde.
Bir gün yamalı bir kedi aralarına katıldı.
Mevsimlerden bağımsız, bir nedene ya da sonuca odaklanmamış, beklentisiz bir şekilde sadece orada var olmaya başlayan ve kendi içinden çoğalan, üreyen ve devam eden bir sürecin temsili gibidir, yamalı kedi. Sonundaki süprizi daha fazla bozmamak adına yazıdan ayrılırken meraklı okuyucuyu kitapla baş başa bırakmak istiyorum.
NE DEĞİLDİR?
Hikaye, uzun anlatımlar ve cümleler içermiyor. Okuyucusunu herhangi bir telaşa sevk etmezken ani sahne değişimleri yoktur. Her hikaye gibi bir miktar gerilim ve tansiyon içeriyorken bütünüyle hikayenin kendi hızında bunu okuyucuna sunuyor. Kahramanlarımızın süper güçleri yoktur. Sabırlı ve oldukça gözlemcidirler.
Beklemek
Kevin Henkes
Çeviren: Elif Hazal Çök
Martı Çocuk Yayınları, 32 sayfa
Comments